-
SALİH SERTKAL
Tarih: 23-10-2024 13:34:00
Güncelleme: 24-10-2024 13:23:00
Türkiye’de Oslo Süreci, Barış Süreci sonrasında günümüzde yeni ve bambaşka bir çözüm sürecinin arifesinde..
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘İç cephe’ dediği Kürtlerin inşası için büyük bedeller verdiği ‘İç barış’ tesisi için yeni bir süreç gelişiyor. İç cephenin yada iç barışın inşası Türkiye’de yaşayan her kesin faydasına olacağı aşikar. Türk kamuoyu açısından ne kadar da bu barış inşa girişmeleri, yeni olarak görülse de aslında tarihi baya eski..
Türkiye’de çatışmalı ortamın sona erdirilmesine dönük PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çözüm arayışları ve barışı inşa niyeti, PKK’nin tek taraflı ilan ettiği ilk ateşkes olarak bilinen 1993 yılına uzanmakta.. Öcalan çözüme dair iradesini ve samimiyetini, aslında PKK’nin Türkiye sahasında on binlerce silahlı üyesiyle dolaştığı ve en güçlü olduğu dönemde de ortaya koymuştu. Ve bu tutumuna karşı asla devletten doğru ciddi ve yeterli muhatap bulamamıştı. Öcalan, bu durumu duayen gazeteci M. Ali Birand’a verdiği röportajda şöyle açıklamıştı ”Benim durumum gayet kudretlidir. Barış dersem herkes barış için çalışır ama Türk devletinin önderlik sorunu vardır irade sorunu vardır “ diyerek dönemin Türkiye hükümetlerinde yada kurum kuruluşlarında Kürt sorunun çözmeye dönük bir iradelerinin olmadığını net bir dille ifade etmişti.
İlk ateşkes olan 20 Mart 1993 yılından 2009 yılına kadar PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın bazen zor durumda kalsa dahi kendi çağrısıyla toplamda 9 defa tek taraflı ateşkes ilan edildi. Çoğu karşılık görmedi yada suiistimal edildi. Bu tek taraflı ateşkes ilanlarının ardından ilk olarak tam 16 yıl sonra Öcalan’ın bu iç barışın inşasına dönük çabalarına,2009 yılında Oslo Çözüm Görüşmeleri’yle devlet karşılık verdi.
Oslo Süreci, iki tarafında ilk defa birebir görüştüğü bir atmosferde gerçekleşirken; içten ve dışardan birçok müdahaleye açık bir şekilde FETÖ’cülerin olağanüstü uğraşlarıyla dumura uğratıldı. Sonrası ta ki 2013 yılında Öcalan’ın mektubunun okunduğu tarihi Diyarbakır Newroz’unda Öcalan bir kez daha ateşkes ilan edilmesini istemiş ve yeni bir barış süreci gelişmişti.Sonrası yine çeşitli suistimallerle bu süreç de tüm çabalara rağmen heba edilmişti. Ve her ateşkes sonrası olduğu gibi her çözüm arayışı sonrasında da binlerce ülke insanı canından olmuştu..
Geldiğimiz noktada 2 Ekim’de meclisin yeni yasama yılının açılışında, kimsenin beklemediği flaş bir gelişme yaşandı. Ve Bahçeli’nin DEM Parti sıralarına giderek el uzatması, aynı gün ‘İç barışı tahsis etmeliyiz’ şeklindeki açıklamaları önceden planlanmış yeni bir çözüm sürecinin başlangıcı olduğunu tüm ülke büyük bir sevinçle karşıladı.
Tabi ki her zaman olduğu gibi bu dönemde de bu çözüm sürecinden rahatsız olan tüm taraflarda çeşitli güruhların olduğu aşikar. Bunlar kimisi Türkün kanı kimisi Kürdün kanı üzerinde kişisel yaşamlarını ve kişisel siyasi istikballerini inşa eden kaos oligarklarıdır. Bunu bu sürecin muhataplarının iyi görmesi iyi okuması gerekmektedir. Aksi takdirde yine başa bir şekliyle dönülür. Devlet tarafında olduğu kadar DEM Parti tarafından da DEM Parti, önceki dönemlerde çözüm sürecine zarar veren özellikle Kürt olmayan ama çok fazla yetkiyle donatılmış Türk,Arap, göçmen kimliğe sahip siyasetçilerinin, Kürt halkının acılarından bihaber üstenci bir edayla yeni çözüm sürecini sabote edecek kontrolsüz açıklamalardan kesinlikle uzak durması ve uzak tutulması gerekmektedir.
Yazının başlığına mukabil gelişecek söylemleri de çokça merak ettiğinizi biliyorum. Yani bu gün yaşanılan durum başlığı onaylar gibiydi yorumu yine elbette sizin.Hülasa gelinen noktada bu gün TBMM’de siyasi partilerin düzenlediği grup toplantılarında çok ilginç durumlar, milad denilecek gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeler Kürt tandanslı gelişen resmen bir KÜRT MÜZAYEDESİ’ne dönüştü. Bahçeli’nin 2 Ekim’de başlattığı Kürt açılımı sonrasında her partinin Kürt tabanına Kürt oylarına oynayacak şekilde yaptıkları açıklamalar, kör göze parmakken; özellikle bu günkü siyasi partilerin grup toplantılarında ilkin Bahçeli, “Öcalan gelsin DEM Parti’nin grup toplantısında konuşsun. Umut hakkından faydalansın” şeklinde flaş bir açıklamada bulunurken; sonrasında CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yine partisinin grup toplantısından Kürtleri kaptırmak istemeyecek olacak ki müzayede kuralları gereği bayrak kaldırıp sanki bir müzayededeymiş gibi “Ben Kürtlere bir devlet teklif ediyorum “ diyerek Kürtlerin olası bir seçimde kendisinin kontrolünün olmasını canhıraş bir şekilde istediğini ortaya koydu. Ve sonrasında üçer beşer milletvekili olan tek umutları Kürt oyları olan particikler ve liderleri benzer minvalde söylemlerde bulunarak Kürtlere daha çok şey vaadettiler..Güler misin ağlar mısın bunu Kürtler sonrasında onlara çok iyi göstereceğinden eminiz tabiki..
Son tahlilde şunu eklemek gerekirse Kürtler, apolitik geleceği ve Ortadoğuyu tahlil edemeyen bir halk değildir. Asla siyasi mezata kurban edilecek kadar basit bir halk değildir. Bunu sizin adınıza üzülerek söylüyorum on binlerce yıllık tarih tuğla tuğla kitaplarla söylüyor. Tam da bu noktada belki de bunu çok iyi gördükleri için Bahçeli gibi ülkücü bir führer, Kürtlerin bu iradesi ve su götürmez gerçekliği karşısında geri adım atarak uzlaşmaya çalışıyor. Bahçeli, hiçbir zaman ülkede bir çatışmanın ve savaşın olduğunu kabul etmediği halde bu gün kalkıp ‘İç barış ‘ diyerek iç savaşın olduğunu deklare ederek kendisi ve partisi şahsında büyük bir evrim yaşamıştır.
Bahçeli, Kürt sorununa ilişkin çok net ve sahih bir açıklamada bulundu bu sorun Öcalan ile çözülür dedi. Son gelişmelere göre bu söylemlerin ispatı olarak da çok yakın bir tarihte Ömer Öcalan’ın İmralıya gideceği gelen bilgiler arasında.
Savaşın kazananı barışın kaybedeni olmaz diyoruz barışla kalın..